Bak şimdi…
Herkes Paris’i över, Venedik’i süsler, New York’ta kaybolur falan.
Ama bi’ dur.
Londra ne oldu ya?
Hani o sisli sokaklar, yüzyıllık binalar, köhne barlar…
Hepsi burada.
Hem de tam ekranında.
The Secrets of London dedikleri var ya, bildiğin sokak aralarında kaybolma simülasyonu gibi.
Ama işin güzel yanı ne biliyor musun?
Kayboldukça kazanıyorsun.
Tabii ki Slotter üzerinden oynuyorsun.
Yani oturduğun yerden Sherlock gibi gizem peşinde koşuyorsun, ama sonunda cebin doluyor.
Kötü mü?
Hiç sanmam.
Bu Oyunun İçinde Dönem Dizisi Var
Şimdi şöyle düşün.Başlarken klasik bi’ spin diyorsun…
Sonra hop, ekran kararır gibi oluyor,
Bir bakmışsın, arka fonda Big Ben çınlıyor…
Mekan: 1800’lerin Londrası.
Yani öyle “merhaba” deyip geçemiyorsun bu oyuna.
Bir karakter giriyor ekrana; şapkalı, bastonlu falan…
Sanki Peaky Blinders setinden kaçıp gelmiş.
Yalnız bu estetik varya…
Bayılıyorum ya.
Şansa tapan biri olmasam bile, bu grafikler insanı “bi’ 10 tur daha çevireyim” diye dürtüyor resmen.
Ve yani, kazanmak kolay.
Öyle bin takla atmana gerek yok.
Bir bakmışsın beşli wild patlamış,
Londra’nın sırları sana harbi maaş bağlamış gibi.
Slotter’dan Oynamak Bi’ Başka Keyif
Şimdi diyeceksin ki, “Tamam güzel anlatıyorsun ama nereden oynanır bu?”
Sakin ol Şampiyon.
Slotter işte burda devreye giriyor.
Bu site zaten full gaz gidiyor.
Arayüz desen… miss gibi.
Ne kasıyor, ne de oyuncuyu yoruyor.
Yani, hem oyun kaliteli, hem oynadığın platform akıyor.
Üstüne üstlük bonuslar, freespin’ler, kampanyalar…
Slotter her gün düğün gibi.
Ama en güzeli ne biliyor musun?
Günün yorgunluğunu alıyor.
Bi’kaç spin, bi’ kahve…
Sanki Londra’da Hyde Park’a sırtını yaslamışsın da, yan masadan Sherlock sigara dumanı üflüyor gibi.
Oyunun Adı Gizem, Ama Sana Gizli Kalmasın
Bazı oyunlar var, tırt olur.
Eğlendirmez, sürüklemez.
Ama The Secrets of London için aynı şeyi söylemek imkansız.
Bu oyun, seni içine çekiyor.
Gizli geçitlerden geçiyorsun sanki.
Her turda yeni bi’ hikâye başlıyor gibi.
Şimdi söyleyeceğim şey biraz sert gelebilir ama bazı oyunlar öyle usul usul değil, bam diye…
Şimdi itiraf edeyim, bazı oyunlar daha adını görür görmez damarına dokunur. The Conqueror... Yani "Fatih"!…
Şimdi dürüst olalım, bazı oyunlar daha başlığı okurken içine işler. Twilight Princess. Hani böyle karanlık…
Bazen diyorsun ki, “Biraz renk, biraz şeker, biraz da şans olsa fena mı olur?” Al…
Yani şimdi dürüst olalım, kışın ortasında, yorgan altından kafayı çıkarmaya korkarken bir bakmışsın Club Tropicana…
Sweet Bonanza Xmas adı bile kulağa şenlik getirmiyor mu? “Christmas modunda slot mu olur?” diye…